Merhamet ve Affediciliği
Peygamber Efendimiz (sav), eşsiz bir şefkat ve merhamete mazhar
olduğu için dost ve düşman ayrımı yapmadan herkesi, hatta can düşmanlarını da
affetmiştir. Ruhu şefkat ve merhametle dolu olan bu Zat(sav), kendisine
defalarca suikast hazırlayanları ve Müslümanlara her türlü kötülüğü, eza ve
cefayı yapmaktan geri kalmayan Kureyşlileri dahi bağışlamıştır.
Evet, Kureyşlilerin Müslümanlara yaptıkları işkenceler sadece
Mekke’ye mahsus kalmayıp, onların gittikleri her yerde bu tecavüz ve zulüm devam
etmiştir. Hatta Medine’ye hicret eden sahabeleri imha için birkaç kez saldırı
düzenlemişlerdir. Tarih şahittir ki; zulüm ve haksızlık yoluyla, arzu edilen bir
maksada kavuşmak mümkün olmamış ve olamaz da. İşte cürmü bu kadar vahşiyane olan
Kureyşliler, Mekke’nin fethi esnasında suçlu ve mahcup bir vaziyette Kabe’nin
etrafında toplandılar ve Muhammed bizi kesinlikle öldürecek, keşke bize eziyet
ve işkence etmeden öldürse diye kendi aralarında konuşarak ölümlerini beklerken,
Peygamber Efendimiz (sav) Kabe-i şerife gelerek, orada toplananlara: Ey ebnay-ı
Kureyş bugün benden nasıl bir muamele bekliyorsunuz? diye sordular. Kureyşliler,
ise: “Sen asil bir kardeşsin ve asil bir kardeşin oğlusun, senden af bekliyoruz”
dediler. Peygamber Efendimiz, (sav) Yusuf’un (as) kardeşlerine hitaben söylediği
“Bugün sizi kınayacak, serzenişte bulunacak değilim! ” 1 ayet-i kerimesini
okudu. Bunun üzerine peygamber efendimizin büyüklüğünü ve eşsiz merhametini
gören Kureyşliler, ümitlendiler ve yüzlerindeki hüzün ve keder kayboldu.
Fıtrat-ı beşerin en kuvvetli hislerinden biri intikam alma
duygusu olmasına rağmen, Peygamber Efendimiz (sav) değil onlardan intikam almak,
onları tahkir ve muahaze dahi etmeyip; evlerinden dışarı çıkmayanlar, Kabe-i
Şerife sığınanlar ve Ebu Süfyan’ın evine girenler emandadır diyerek, umumi aff
ilan etmiştir.
Hazreti Peygamberin (sav) onları affetmesi, Mekke’deki bütün
insanların kalbini İslamiyete meylettirmiştir. Ayrıca Sahabeler de kendi
mallarını gasbeden Kureyşlilerden onları geri alma talebinde bulunmamışlar ve
eşsiz bir hamiyetperverlik örneği göstermişlerdir. Evet, bu ne ulvî bir cenaplık
ve ne büyük bir merhamettir!
Peygamber Efendimiz(sav) sevgili amcası Hazret-i Hamza’yı şehit
eden Vahşi’yi onun ciğerlerini çıkarıp kanını içen Hind’i ve Müslümanlara her
türlü kötülüğü yapmaktan geri kalmayan Ebu Süfyan’ı ve “Babasından çekmediğimi
ondan çektim” dediği Ebu Cehlin oğlu İkrime’yi bile bu umumi aftan
faydalandırmıştır. Yine Peygamber Efendimiz (sav), kızını öldüren Hubbar İbn-i
Evsed’i de affetmiştir. Peygamber Efendimizin (sav). kendi canına kasdeden ve
sahabelerine çeşitli eziyet ve işkence eden insanları affetmesi, O’nun
nihayetsiz bir şefkat, merhamet ve hilim sahibi olduğunu göstermektedir. Tarih-i
beşer, insanlara bu kadar af ve merhametle muamele eden, O’ndan başka birini
tarih-i beşer göstermekten acizdir. Bediüzzaman Hazretlerinin dediği gibi;
“…Bütün ukul toplansa, bir akıl olsalar, o makamın hakikatını
tamamiyle ihata edemezlerler.” 2
Çünkü O, (sav) Seyyidül beşer, fahri âlem ve
rahmetenlilâlemindir.
Peygamberimizin hayatı boyunca götermiş olduğu bu muameleler
insanların kalplerinden bütün düşmanlıkları silip atmış ve onların kalplerini
iman ve Kur’an’a meylettirmiştir.
Dipnotlar:
1 Yusuf Suresi 12/92
2 Mktubat, s. 301
Mehmed Kırkıncı
Peygamber Efendimiz (s.a.v) hayvanlara merhameti
Yüce dinimiz İslam, kainatta her şeyin bir denge ile
yaratıldığını bildirir. Kainattaki tüm varlıklarda görülen denge, Allah’ın
varlığının birer işareti ve belgesidir. Kainattaki ekolojik dengeyi sağlayan en
önemli unsurlarından birisi de hayvanlardır. Kur'an-Kerim ekolojik sistemin
önemli üyeleri olan hayvanları, “ümmet” olarak isimlendirmektedir. En’am
suresinin 38. Ayetinde;
“Yeryüzünde yürüyen hayvanlar ve (gökyüzünde) iki kanadıyla uçan
kuşlardan ne varsa, hepsi ancak sizin gibi ümmettir. Biz o kitapta hiç bir şeyi
eksik bırakmadık. Nihayet (hepsi) toplanıp Rablerinin huzuruna
getirilecekler.”
buyrulmaktadır. Bu Ayet-i Kerime'de, yeryüzündeki bütün
canlıların insanlar gibi birer tür oldukları, tek hücrelilerden, omurgalılara,
sürüngenlerden, ayaklarıyla yürüyenlere ve kanatlarıyla uçanlara kadar bütün
canlıların müstakil birer varlık oldukları bildirilmektedir.
Allah’ın yarattığı her şey güzeldir ve O’nun engin sevgisiyle
yaratılmıştır. Bu gerçek Kur’an-ı Kerim’de şu şekilde ifadesini bulmuştur:
“O ki yarattığı her şeyi güzel yaratmıştır.”(1)
“Hayvanları da O yaratmıştır.”(2)
Canlı cansız yaratılmışların tamamı, kendi lisanı halleriyle
Allah’ı tesbih etmektedir. Cuma Suresinin birinci ayetinde şöyle
denilmektedir:
“Yedi gök, yer ve bunlarda bulunan her şey (herkes) O’nu tesbih
eder. Göklerde ve yerde olanların hepsi, mülkün sahibi, eksiklikten münezzeh,
aziz ve hakim olan Allah’ı tesbih eder.”
Yaratılmışların en şereflisi ve en üstünü olan insandan beklenen
de, Allah’ı tesbih eden her varlığa şefkat ve merhametle muamele etmektir.
Resulullah (asv) sadece insanlara değil, bütün canlılara karşı
merhametli olunmasını istemiştir. Bir hadis-i şerifte şöyle buyuruluyor:
“Merhametli olanlara Rahman olan Allah merhamet eder. Yerde
olanlara da merhametli olun ki, gökte olanlar (melekler) de size rahmet merhamet
etsin.”(3)
Hadiste geçen “yerde olanlara” ifadesinin içine her çeşit canlı
girmektedir.
Hz. Peygamber (asv)'in bu nasihatinin tarih boyunca Müslümanlar
üzerinde çok etkili olduğu görülmektedir. Hz. Muhammed (asv)’den aldıkları bu
öğütle hareket eden Müslümanlar, bütün canlılara merhamet ve hoşgörü ile
bakmışlardır. Bu merhamet, sevgi ve hoşgörü medeniyetinden hayvanlar da nasibini
almışlardır.
Büyük gönül insanı ve halk şairi Yunus Emre’nin “Yaratılanı sev,
yaratandan ötürü.” şeklindeki sözü, atalarımızın kendi çevrelerine ve bu çevrede
yaşayan her türlü canlıya karşı takındıkları tutumu çok özlü olarak dile
getirmektedir.
Atalarımız hayvanlara karşı olan sevgi ve merhametlerini, hayvan
hastaneleri, kuş evleri, kuş hastaneleri ve hayvanları korumaya yönelik çeşitli
vakıflar kurarak göstermişlerdir.
Hayvanlara iyi davranmanın, cennete girmeye sebep olacağını
bildiren Peygamberimiz (asv) sahabîlere şu olayı nakleder:
“Yolda gitmekte olan birisinin susuzluğu artar. Hemen bir kuyuya
inip suyundan içer. Kuyudan çıkınca susuzluktan dilini çıkarıp soluyan ve
rutubetli toprak yalayan bir köpekle karşılaşır. Adam kendi kendine: “Bu hayvan
da benim gibi susamış.” deyip kuyuya tekrar iner. Ayakkabısına su doldurur ve
ağzıyla tutarak yukarıya çıkar, köpeği sular. İşte Allah bu kulunu övmüş ve
günahlarını bağışlamıştır.”
Bunun üzerine sahabîler: “Hayvanları sulamakla bize de sevap var
mıdır?” diye sordular. Resulullah (asv): “Yaşamakta olan her canlıyı sulamakta
sevap vardır.” buyurmuştur.(4)
Hayvanlara kötü davranmanın insanı cehenneme götüreceğini
bildiren Hz. Peygamber (asv):
“Bir kadın, bağlayıp yemek vermediği ve yer haşerelerinin yemesi
için serbest bırakmadığı kedi yüzünden cehenneme girdi.” buyurmuştur.
İslam dini, insana işkence yapmayı yasakladığı gibi hayvanlara da
eziyet etmeyi ve işkence yapmayı yasaklamıştır. Sevgili Peygamberimiz (asv),
“Cenab-ı Hakk'ın haksız olarak bir serçeyi öldürenden kıyamet gününde hesap
soracağını...”,(5) bildirmiş; “Kuşların yuvalarının bozulmamasını, yumurta ve
yavrularının alınmamasını”(6) emretmiştir.
Ömer b. Abdulaziz, hilafeti döneminde valilerine gönderdiği
mektuplardan birinde, atların boş yere koşturulup eziyet edilmemesini, bu
şekildeki tatbikata kesinlikle mani olunmasını, atlara ağır gemlerin
takılmamasını ve altında demir bulunan yularla eziyet verilmemesini istemiştir.
Ömer b. Abdulaziz’in bu talimatı, hayvan haklarını koruma altına alınması
bakımından son derece önemli tarihi bir örnektir.
Osmanlıların örfi hukukunda da hayvan haklarının korunduğu ve
ihlal edenlere cezalar verildiğine dair bilgilere sahibiz.
Netice itibarıyla İslam, hayvanların sevilmesi, fıtrî yapılarına
uygun işlerde çalıştırılması, kaldırabilecekleri kadar yük vurulması,
yiyeceklerinin zamanında verilmesi, dövülmemeleri, hasta oldukları zaman tedavi
ettirilmelerini emretmektedir.
Dipnotlar:
1. Secde, 32/7
2. Nahl, 16/5
3. Tirmizi, Birr, s. 16
4. Tecrit, c. vii, s. 223
5. Ebu Davud, 2/11
6. Buhari. Edebü’l-Müfred, 139
Sual: Merhamet etmek ne demektir? Dinimizde merhamet etmenin
önemi nedir?
CEVAP
Merhamet etmek; acımak, şefkat göstermek demektir. Allahü
teâlânın esma-i hüsnasındaki Rahman, Rahim, Rauf gibi isimlerinin anlamı,
merhamet eden, acıyan, şefkat gösteren demektir. Rahman, dünyadaki her mahluka
acıyan, Rahim, ahirette yalnız müminlere acıyan demektir. Peygamber efendimizin
şefkati, acıması çoktu. Tasavvuf, herkese acımak demektir. Şefkatli kimse,
başkalarına dert, felaket gelmesinden üzülür, herkesin sıkıntıdan kurtulmasına
çalışır. Allahü teâlâ eshab-ı kiramı, (Birbirine merhametli, şefkatli) diye
övüyor.
Günah işleyen biri, abdest alıp namaz kılar ve günahı için
istiğfar ederse, Allahü teâlâ o günahı elbette affeder. Çünkü Kur'an-ı kerimde
mealen buyuruyor ki:
(Bir günah işler veya kendine zulmeder, sonra pişman olup, Allahü
teâlâyı çok merhametli, af ve mağfiret edici bulur.) [Nisa 101]
Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Allahü teâlânın mümine olan merhameti, şefkati, acıması bir
annenin çocuğuna olan merhametinden daha üstündür.) [Buhari]
(Merhamet etmeyene Allahü teâlâ merhamet etmez, acımayana
acımaz.) [Buhari]
(Alçak gönüllü olan, dilenmeden nefsini zelil gören, helalinden
kazandığı malı, hayra sarf eden, yoksul ve çaresizlere merhamet duyanlara
müjdeler olsun!) [Tergib)
(Yerdekilere acırsanız, göktekiler de size acır.) [Tirmizi]
(Ana babanın yüzüne merhametle bakana, hac ve umre sevabı
verilir.) [İ.Rafii]
(Güçsüzlere, hastalara, yaşlılara ve küçüklere merhamet edin,
acıyın.) [Şir’a]
(Allahü teâlâ, yarattığı yüz rahmetten birini mahlukat arasında
taksim etti. Bu sebeple anne evladına şefkat eder, hayvanlar, yavrularını sever
ve bütün mahlukat birbirine acır.) [Ebu Ya’la]
(Müminler merhamette bir vücut gibidir. Vücudun bir yeri rahatsız
olunca, bütün vücut, rahatsız olduğu gibi, Müslümanlar da birbirine acımalıdır!)
[Buhari]
(Şu üç kimseye acıyın, merhamet edin! 1- Cahiller arasında kalan
âlime, 2- Varlıklı iken yoksul düşen zengine, 3- Çevresinde hatırı sayılırken
itibarını kaybeden zata.) [Tirmizi]
(Yoksul ve çaresizlere acıyana müjdeler olsun!) [Buhari]
(Din kardeşinin yüzüne şefkatle bakan affa uğrar.) [İ.Rafii]
(Büyüğünü saymayan, küçüğüne acımayan bizden değildir.)
[Tirmizi]
(Şaki olan merhametsiz, acımasız olur.) [Tirmizi] [Şaki, bahtsız,
Cehennemlik demektir.]
Peygamber efendimiz, oğlu İbrahim ölünce sessizce ağlar,
(Şefkatimden ağlıyorum. Allahü teâlâ ancak merhametli olana acır) buyurdu.
Bir kimse, Peygamber efendimizin, torunları Hazret-i Hasan ile
Hazret-i Hüseyin’i öptüğünü görünce (Benim on tane çocuğum var. Hiç birini
öpmedim) der. Peygamber efendimiz, (Merhametli olmayan merhamet göremez)
buyurur. (Buhari)
Bir bedevi, (Ya Resulallah, siz çocukları sevip öpüyorsunuz. Biz
hiç öpmeyiz) dediği zaman, ona, (Şefkat, acıma duygusu olmayana ne diyeyim?)
buyurdu. (Buhari)
Bir zat görev emrini almak üzere Hazret-i Ömer’in huzuruna gelir.
Hazret-i Ömer’in çocuğunu öptüğünü görünce, (Ben çocuklarımı öpmem) der.
Hazret-i Ömer, (Senin küçüklere, şefkatin yok, millete nasıl acırsın?) buyurarak
görev emrini imzalamaz. Emri altında olanlara acımayan, Allahü teâlânın
merhametinden uzak kalır.
Adamın birisi Peygamber efendimize (Ya Resulallah, hizmetçimi kaç
defa affedeyim?) diye sorar. Peygamber efendimiz de (Günde yetmiş defa affet!)
buyurur. (Tirmizi)
Kâfir mümin herkese, hatta bütün hayvanlara merhamet etmek
gerekir! Peygamber efendimiz, (Merhametli, şefkatli olmayan, acımayan imanlı
olmaz) buyurunca, Eshab-ı kiram (Ya Resulallah, hepimiz merhametliyiz,
şefkatliyiz) dediler. Onlara, (Sadece insanlara değil, bütün mahlukata
merhametli olmak gerekir) buyurdu. (Taberani)
Mesela bir hayvan kesecek kimse, bıçağı hayvanın gözü önünde
bilememelidir. Bir gün bir kimse, bir koyunu kesmek için yere yatırır, bıçağını
bilemeye başlar. Peygamber efendimiz bunu görüp buyurur ki:
(Sen bu hayvanı kesmeden ona ölümler mi tattıracaksın? Hayvanı
yatırmadan önce niçin bıçağını bilemedin?) [Hakim]
Bir köpeğin susuzluktan dili çıkar. Bir kuyunun yanında durur.
Fakat su derinde olduğu için içemez. Adam bu köpeğe acır. Ayakkabısı ile kuyudan
su çıkarıp köpeğe verir. Bundan dolayı Allahü teâlâ onun günahlarını affeder.
(Müslim)
Yine hadis-i şerifte bildirilmiştir ki, kadının biri, bir kediyi
bağlar. Kedi yiyecek bir şey bulamaz. Kadın bunun yüzünden Cehennemlik olur.
(Tergib)
Zararlı hayvanları öldürmek gerekir. Ancak suda boğarak veya
ateşte yakarak öldürmemelidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Keleri bir darbede öldürene yüz sevap vardır. İkinci vuruşta
daha az, üçüncü de bundan daha az sevap vardır.) [Müslim] [Keler, kertenkelenin
zehirli bir cinsidir.]
Bir kimsenin veli olduğu; tatlı dili, güler yüzü, cömertliği ve
herkese acıması ile anlaşılır. Evliyanın iki alameti vardır: Allahü teâlânın
emirlerine riayet ve mahluklarına şefkat. Herkese acımalıdır. Altıncı kat
gökteki melekler, acımasız olanın namazını yukarı geçirmezler.
İnsaflı olmak
Herkese karşı insaflı davranmak, kendisine karşı yapılmasını
istemediği muameleyi başkalarına karşı yapmamak gerekir. Hadis-i şeriflerde
buyuruldu ki:
(Şu üç haslete sahip olmadıkça kişinin imanı kemale eremez.
Kendisi muhtaç olduğu halde infak etmek, insaflı olmak ve herkese selam vermek.)
[Harâiti]
(Cehennemden uzaklaşıp Cennete girmek isteyen, son nefesinde
kelime-i şehadeti söylesin ve kendisine yapılmasını sevdiği şeyleri başkalarına
yapsın!) [Müslim]
(Etrafındakilerle güzel komşuluk et ki, hakiki mümin olasın!
Kendin için sevdiğini başkaları için de sev ki, hakiki müslüman olasın!)
[Harâiti]
Hasan-ı Basri hazretleri buyurdu ki:
Allahü teâlâ, Hazret-i Âdem'e, şu hasletlere sahip olmayı
emretmiştir:
1- Bana ibadet et, hiçbir şeyi ortak koşma! Yaptığın hayırlı
amelin mükafatını, sana, en dar gününde veririm.
2- Bana dua et, duanı kabul ederim.
3- İnsanların ne şekilde sana davranmalarını istiyorsan, sen de
onlara aynı şeyi yapmalısın! [İ. Gazali]
Peygamberlerden sonra en üstün insan
Sual: Hazret-i Ebu Bekir, vücudunun çok büyüyerek Cehenneme
atılmasını, başka hiçbir kulun girmemesini, böylece Allahü teâlânın takdirinin
yerine gelmesini istiyor. Buna kâfirler de dahil mi?
CEVAP
Evet kâfirlerin bile yanmasını istemiyor.
Hazret-i Ebu Bekir, Peygamberlerden sonra insanların en
üstünüdür. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber efendimiz Muhammed
aleyhisselamın en yakın arkadaşı, dostu, kayınpederi ve ilk halifesidir.
Hazret-i Âişe validemizin babasıdır. Kur’an-ı kerimde çeşitli âyetlerle
övülmüştür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder