Güzel ahlak adı altında toplanan tüm güzel vasıfları örnek insan
olarak en mükemmel şekilde yaşayan insan hiç şüphesiz Peygamberimiz s.a.v.dir.
O’nun ahlakı o kadar yücedir ki, Bizzat Cenab-ı Hak, O’na hitaben şöyle buyurur
“Muhakkak Senin için tükenmeyen bir mükafat vardır. Çünkü Sen pek yüce bir ahlak
üzerindesin” (Kalem süresi 4)
Ahlakı yüce bir insanın en büyük özelliklerinden birisi, onun
güvenilir olmasıdır. Sürekli yalan söyleyen, verdiği sözleri yerine getirmeyen
insanlar, diğerlerinin güvenlerini yitirirler; sevilmeyen, daima kuşku ile
bakılan biri olurlar.
Asr-ı Saadet döneminde yaşayan insanlar Peygamberimizin
güvenilirliği konusunda acaba ne düşünüyorlardı? Onu özü sözü doğru biri olarak
mı görüyorlardı yoksa yalan söyleyen, verdiği sözde durmayan yalancı biri olarak
mı?
Peygamberimizin çocukluğu, gençliği, orta yaş dönemi bütünüyle
Mekke’de geçti. Abdulmuttalip’in bu yetim torununu Mekke’de bulunan herkes
tanır, nasıl biri olduğunu çok iyi bilirlerdi. Orada yaşayan hemen herkesin bir
lakabı vardı. Peygamberimize de bir lakap vermişlerdi: “el-Emîn” Bu kelime
“İnsana güven veren, güvenilir kişi” demektir. Peygamberimiz bu lakabı
fazlasıyla hak ediyordu. Çünkü ne peygamberlikle görevlendirilmeden önce ne de
sonra bir kez olsun yalan söylememişti. Buna, Müslümanlığı kabul etmiş olsun
olmasın herkes şahitlik ederdi. Onun peygamberliğine şiddetle karşı çıkan
putperestler, insanların Hz. Muhammed’e (s.a.v.) yönelmesini önlemek amacıyla
çeşitli iftiralar atmışlar, ama ona asla “O bir yalancıdır!” diyememişlerdir.
Çünkü herkes Hz. Muhammed’i (s.a.v.) çok iyi tanıdığından böyle bir iftiranın
tutmayacağını çok iyi biliyorlardı.
Putperestlerin baskı ve eziyetlerinden kurtulmak için bir grup
Müslüman Habeşistan’a (Bugünkü Etiyopya) hicret ettiklerinde, o zaman henüz
İslam’la şereflenmemiş olan Ebu Süfyan ve adamları Müslüman muhacirlerin
peşinden oralara kadar gitmiş ve Habeş kralının huzuruna çıkıp, ülkesine sığınan
Müslümanları kötüleyerek, onların iadesini istemişti. Sonradan Müslüman olma
şerefine ulaşacak olan bu adil kral, işin gerçek yüzünü anlamak için Ebu
Süfyan’a çeşitli sorular sordu. Bu sorulardan biri de şuydu:
“– Onun yalan söylediğine daha önce hiç şahit oldunuz mu?”
Ebu Süfyan doğruyu söylemek zorundaydı:
“–Hayır!” dedi. “Daha önce onun yalan söylediğini hiç
görmedik.”
Peygamberimiz çok zor şartlarda dahi emaneti iade etme
sorumluluğunu asla ihmal etmezdi. Evi, onu öldürmek isteyen putperestler
tarafından kuşatıldığında o, Hz. Ali’ye (r.a.) şöyle diyordu:
“–Bu gece yatağımda sen yatacaksın; ben hicret ediyorum. Bende
bulunan emanetleri yarın sahiplerine ver, sonra sen de yola çık!”
Hz. Peygamber’in kısa süre içinde yüzbinlerce insanın sevgisini
ve bağlılığını kazanmasındaki sırlardan birisi, onun güvenilir bir insan
olmasıydı. Biz de Allah’ın ve insanların sevdiği biri olmak istediğimize göre,
güvenilirliğimize gölge düşürecek davranışlardan uzak durmalıyız.
Resulullah efendimiz, gençliğinden itibaren güvenilir, itimat
edilir bir kimse olarak tanınmıştır. Yirmi beş yaşlarında iken Mekke'de sadece
"el-Emin" diye anılıyordu. Mekkeliler kendisine kıymetli eşyalarını teslim
ederlerdi. Peygamber efendimiz bu emanetleri sağlam bir şekilde iade ederdi.
Emanetlere en zor anında sahip çıkardı.
Medine'ye hicret edeceği gece müşrikler, öldürmek maksadıyla onun
evini kuşatmışlardı. Evini terketmeden önce, yanında bulunan emanetleri Hz.
Ali'ye teslim etmiş ertesi gün sahiplerine vermesini istemiştir. En sıkıntılı
zamanda bile emanetleri sahiplerine ulaştırdı.
İslâm dininin kısa zamanda kabul görmesi Resulullah efendimizin
güvenilir oluşunun payı büyüktür. Şayet davranışlarıyla güven vermeyen birisi
olsaydı insanlar onun etrafında toplanmazdı.
Resulullah efendimiz Eshabına daima güvenilir olmayı telkin
ederdi. Emanetin zıddı olan hiyanetin çirkin bir davranış olduğunu söylerdi.
Sahabiler de Resulullah efendimizi emin olarak tanımışlar ve sonsuz bir güvenle
kendisine bağlanmışlardır.
Her Müslüman Resulullah gibi, güven vermesi, her kesiminde ve her
alanda bunu sürdürmesi gerekir. Anne babanın çocuğa, çocuğun anne babasına;
eşlerin birbirine; amirin memura, memurun amire; işçinin işverene; işverenin
işçiye; satıcının müşteriye; müşterinin satıcıya güven duyduğu bir cemiyet
sağlıklı bir yapıya kavuşmuş olur.
Resulullah efendimiz alışverişte güvenin bolluğa, berekete vesile
olacağını bildirir. "Emanete riayet rızık, hainlik ise fakirlik getirir"
buyurur. Burada emanet, sözde ve işte güven demektir. İnsanlar, sözüne ve işine
güvenilmeyen kimselerle irtibat kurmaktan çekinirler.
Şayet bu kişi ticaretle uğraşıyorsa alışveriş yapmaktan, müşteri
ise mal vermekten, sanatkar ise iş sipariş etmekten kaçınırlar. Dolayısıyla bu
tür kişilerin mallarına ve çalışmalarına rağbet azalır, kazançları artmaz. İşte
Resulullah efendimiz'in "hainlik fakrilik getirir" sözündeki incelik burada
yatmaktadır. Ama tersi olursa, yani herkes birbirine güvenirse kazanç, üretim ve
tüketim artar. Bu da bolluğa ve zenginliğe vesile olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder